3 Kasım 2010 Çarşamba

BU ÖĞRENCİLİK HİÇ BİTMEZ Mİ?????


Sanırsam seçtiğim meslek dolayısıyla öğrenciliğim hiç bitmiyor, sürekli bir öğrencilik havasındayım.Aslında bundan çok şikayetçi değilim, ama ah şu sınav hazırlaması yok mu... :) Sınav hazırlamaktan ziyade de, sınavların ölçme ve değerlendirme ölçütlerine göre hazırlanmak zorunluluğu insanı geriyor biraz. Hem de sınavı iki grup yapmak zorundaysanız, bu sizi daha da yoruyor. Ama yine de ben bu işi seviyorummmmmmm. :)))

2 Kasım 2010 Salı

NE GÜZEL CAHİLDİK...

Okuduğum anda tek kelimeyle BAYILDIM, süper yazmış Murat Başaran. Acaba şarkıcı olan Murat Başaran mı ondan emin değilim, bir paylaşım sitesinde paylaşılmış, ben de sizlerle paylaşmak istedim...:)



Dışarıda kar...

Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...

Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi...Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restaurant katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım?

Dışarıda kar...

İçeride kanaat...

İçeride huzur.

O beyaz örtünün gelişi sürpriz olurdu. Şimdiki gibi üç günlük hava tahmini, kar yağışı için dakikalı randevu falan yoktu. (Meteoroloji tutturamadığı zaman o kadar seviniyorum ki...)

Krize de girmezdik.

İran'ı hiç takmazdık.

Yakacak bir şeyler olurdu her zaman.

Ve kuzine hem ısıtır hem de pişirirdi...

Bize kalan kışın ve karın tadını çıkarmaktı...

Mumumuz, gaz lambamız vardı.

Televizyon yoktu.

Gazete de her zaman olmazdı.

Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç.

Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.

Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.

Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...Bir çoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?

Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.

Çay da kokardı...

Domates de...

Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar...

İçeride huzur...

Türban krizi, doğalgazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...

Kimin umurunda...

Ne güzel cahildik.

Mutluluğun resmini çiziyorduk.

 




28 Ekim 2010 Perşembe

SOĞAN PİDESİ...

  Biriktirdiğim fotoğrafları düzenlerken bu soğan pidesini yayınlamayı tercih ettim, bu bizim özellikle yazın yapmayı tercih ettiğimiz bir hamur işi, özellikle karpuzla süper gidiyor, bilmiyorum hiç yediniz mi ama biz severek yiyoruz...
  Gelelim yapım aşamasına...

İlk olarak bir kiloya yakın soğan alınır ve fotoğrafta görüldüğü gibi doğranır.


Sonra soğanlar yağda kavrulur, biz bu pidede biraz kavurma kullanmayı tercih ettik, ayrı bir lezzet veriyor pideye. Ayrıca iç malzemeyi domates, biber ve baharatlarla tatlandırıyoruz.


Diğer taraftan bir kilo unu hamur kullanılarak klasik hamur elde ediyoruz ve bunlardan ufak bezeler elde ediyoruz.


Sonra bu bezeleri büyütüp üstüste yağlayıp koyuyoruz, bu şekilde alt ve üst olmak üzere 2 hamur elde ediyoruz. Bunları tepsi büyüklüğünde açıp tepsimize yerleştiriyoruz.




Ardından pidemizin iç malzemesini koyup üst hamuru da yerleştiriyoruz.




Sonra pidemizi fırına verip, nar gibi kızarana dek pişiriyoruz.



Sonuç her zamanki gibi mükemmel, özellikle karpuzla harika gidiyor. Denemeyi düşünenlere şimdiden afiyet olsun...

26 Ekim 2010 Salı

KAT KAT ETEĞİM... :)

Bilgisayarım bozulup, yeni bir bilgisayar alana kadar geçen sürede bazı fotoğraflar çekmiştim, sonra yayınlarım diye. İşte size yaz sonu diktiğim eteğimin ayrıntıları...


Semt kumaş pazarından çok uygun fiyata kumaşlarımız alınır. Kat etek olacağı için katlar istediğimiz uzunluklarda kesilir...


Yine annemizin emektar makinasının başına oturulur. Kesilen katlar büzgü alınarak birleştirilir...



Son olarak eteğimizin aralarına, eteğimizin renklerine uygun kurdela dikilir ve severek diydiğimiz eteğimiz hazırdır... :)))


21 Ekim 2010 Perşembe

UĞRUNA ÖLÜNECEK BİR KADIN TANIDIM...


Bayıldım, bayıldım, bayıldımmmm. Bu güzel sözü az önce bir arkadaşımın iletisinde gördüm ve bayıldım, sizlerle de paylaşmak istedim. Tabii ki söz bu kadar değil, devamı da aşağıda...

Uğruna ölünecek bir kadın tanıdım...Ve onu mutlu etmek için yalnızca ''Anne'' demek yetiyordu...

20 Ekim 2010 Çarşamba

GALATASARAY MÜNAZARA EĞİTİM GÜNLERİ

 

     23-24 Ekim tarihlerinde Galatasaray Üniversitesi' nde Münazara Eğitim günleri veriliyor. Biz de öğrencilerimizden gelen talep üzerine başvurduk. Sınırlı katılımcı olduğu için listeler dolmuş bile. Bu listeye biz ve öğrencilerimiz de dahil. Haftasonu ufak bir İstanbul turu gözüküyor istekli görevli olarak.
    Münazara konusunda özel ve vakıf üniversiteleri daha aktif durumdalar sanırım. 2 yıl önce de Yeditepe Üniversitesi liselerarası bir münazara yarışması düzenlemişti, ayrıca eğitim de verilmişti birkaç gün boyunca. Münazara öğrencilerin çok sevdiği bir olay. Kendilerine güvenini acaip şekilde geliştiriyor. Üstelik maçlar sırasında oluşan sevimli durumlar da çok eğlenceli. Haftasonu bu eğitimde bulunacağım için çok mutluyum. :)))

15 Ekim 2010 Cuma

ŞAH & SULTAN

   İskender Pala' nın son çıkan kitabı. Hatta bu kaydı yazdığım şu anda, kendisi HaberTürk' te bu kitap hakkında konuşuyor. Ama kanal karıncalı, yağmurdan sanırım. İzleyemiyorum maalesef. Kitabı alalı 2 gün oldu, bayağı kendine bağladı beni. Sizin de okumaktan zevk alacağınız, sürükleyici bir kitap, tavsiye ederim.
   Ben genelde kitabevlerinden kitap alırım, ama internette fiyatların çok daha uygun olduğunu gördüm. Bu devirde kitap okumak çok da zor değil, bahanemiz oluyor ya çoğu zaman. Üstelik fiyatlar da bu kadar uygunken. Hepimize bol kitaplı günler... :)


WHAT A RELİEF.... :)))

   Uzun bir aradan sonra MERHABA.... En sonunda yeni bilgisayarıma kavuştum. Gelen tavsiyeler üzerine Dell marka dizüstü bilgisayar almayı uygun gördüm. İş yoğunluğu sebebiyle de fazla bloğa uğrayamadım. Ama bundan sonra daha fazla uğrayacağım kesin. En kısa sürede güzel paylaşımlarda buluşmak üzere....
   OHHHHH BEEEEE.... :)))

3 Ağustos 2010 Salı

NOLURRR YUVANA GERİ DÖNNNNNN... :)))

    Geçenlerde pencereyi açıp, bahçeye bir göz attığımda babamın kuşlar için yapmış olduğu yuvaya gözüm takıldı. Bir yıldır arka bahçe duvarında asılı olan, ama kuşların fazla rağbet etmediği bir yuvaydı bu. Şöyle bir yuvaya baktığımda, sürekli ağaçlara, pencereye gelen kumrulardan biri ile gözgöze geldim. Normalde penceredeki en ufak bir hareketlilik bile onların uçuşup kaçışmasına neden olurdu. Gelin görün ki kuş bana, ben de kuşa bakıyor, istifini bozmayan hanımefendi (neden beyefendi değil birazdan anlayacaksınız efendim :) )yuvasında oturmaya devam ediyordu. Ben de elime hemen makinayı alıp, bu anı yaşatmak istedim...:)))


      Flaşlar patlatıkça :))) artık rahatsız olmuş olmalı ki, tereddütlü bir şekilde uçmaya başladı. Tam o esnada aman Allahım o da neeee... Gözüme takılan iki yumurta ile birden suçluluk duygusuna kapılmıştım. Anneciği yavrularından ayırmış, iki yumurtayı kaderleriyle başbaşa bırakmıştım sanki... :(


   Bir hücum içeriye girip kumrunun tekrar yuvasına dönmesini beklemeye başladım. Neyse ki çok geçmemiş, anne kumru yavrularının başına dönmüş, ben de oluşan suçluluk duygumla daha fazla yaşamak zorunda kalmamıştım...


Anne her yerde anneydi. Bu küçücük kumru bile, yavruları için gösterdiği fedakarlık ve sabır ile, bu kelimelerin anlamını en iyi şekilde tarif ediyordu bize...

30 Temmuz 2010 Cuma

SABAH BİÇ, AKŞAM GİY...

      Evet sonunda ara ara dikmeye çalıştığım eteklerimden biri de bitti. Biz bayanların ortak ilgi alanlarından biridir dikiş dikmek ya da dikiş öğrenmeye çalışmak. Muhakkak dikiş dikmeye heveslenmişizdir birkaç kez. Ben de bu hevesle bir yaz dönemi dikiş kursuna gitmiştim. Az çok faydası oldu, ama hala acemiyim. Size diktiğim anvelop eteğimden bahsetmek istiyorum. Uzun zamandan beri dikmek istediğim bir etekti. Üşengeçlik işte, bir türlü başlayamamıştım dikmeye. Ama bir şeye başlayınca hızını alamayanlardan olarak, biçtiğim gün bitirdim. İşte size bu basit eteğin yapım aşaması:

İlk önce her ilde muhakkak bulunan bir kumaş pazarından kumaşımız alınır. Bu arada benim kumaşım 1 tl idi.


Sonra elimizde bulunan çan etek kalıbı kumaşımıza uygulanır. Ben elimdeki çan etek kalıbını kullandım. Gördüğünüz kalıp, eteğin arka kısmı. Oradan sabunlayıp, kalan kısımdan aynı kalıpla ön parçalar biçildi. Ama anvelop etek olduğu için, kalıbın ön ortasından yaklaşık 14 cm kadar genişletildi. Bu sizin beden ölçülerinize göre değişir tabii.

Sonra evimizdeki yadigar makinamızın başına oturulur. Eteğimizin yanları birleştirilir. Ben etek kumaşı ince olduğu için, yanları hemen elde sürfile aldım kumaş atmaması için. Bel ölçüme göre, kumaş kesip kemeri taktım. Kemer içine tela da koydum daha sert durması için.

Evet düğmemizi de diktikten sonra, iç tarafa çıt çıt dikiyoruz. Eteğimiz giymeye hazır.
 

Eteğimizi içindeki renklere uygun bir badi ve kolye ile tamamlayabiliriz.

             
Not: Bu arada anvelop, İngilizce dilinde envelope olarak geçiyor ve zarf anlamına geliyor. Eteğin ismi de, bu mantıkla konulmuş sanırım.