1 Mayıs 2011 Pazar

İŞKEMBE ÇORBASI SEVERLER BURAYA...

Sizi bilmem ama ben hayatımda işkembeyi hep evde içmişimdir. Bir keresinde şu hazır çorbalardan almıştık canımız çekince, ama yanından bile geçmiyor orijinal işkembe çorbasının. Bu çorbanın fanatikleri olduğu gibi, ismini duyunca bir  ''ıyyyyyyyy'' çekenler de az değil. :)) Ben ilk gruba dahilim efendimmm. :))

 İşte size evde yaptığımız işkembe çorbası. Yapımı ablama ait, işkembeler Kurban Bayramı' nda temizlenip, haşlanıp, küçük küçük doğranılarak dondurucuya konulmuş; canımız çekince çıkartıp yapmak için... İşte o günlerden birinin sonucu...

İlk önce ufak parçalar halinde doğranmış işkembeler, yeteri kadar suda kaynayıncaya kadar pişiriliyor. Tam bu esnada 1 yumurta sarısı, 1 fincan kavrulmuş un, 1/2 fincan yoğurt, 1 fincan sütten oluşan terbiyemiz hazırlanıyor. Çorbamızdan terbiyeye birkaç kaşık alınıyor, karıştırılıyor ki çorbamız kesilmesin diye. Çorbamıza yavaşça ilave edilerek tekrar kaynayıncaya kadar karıştırılıyor.

Biz içerken üstüne sarımsaklı sirke ve de yağda kızdırılmış kırmızı biber gezdiriyoruz ve de bayılarak içiyoruz, açıkçası başka yemek olmasa bu çorba bana yeter... :)))

28 Nisan 2011 Perşembe

BÖREK SEVENLER EL KALDIRSINNNNNN...:)

Sizi bilmem ama ben hamur işine bayılırım. Her gün yesem bıkmam sanırsam. İşte size bugün yaptığım Avcı Böreği tarifi ve görselleri. Genelde avcı böreği galeta ununa batırılıp, kızartılıyor. Ama bu değişik bir versiyonu, soslu olanı...

İlk önce iç malzememizi hazırlıyoruz. Şöyle ki; 3 orta boy soğanı miniminnacık doğruyoruz ve yağda kavuruyoruz. 150-200 gr kıymayı ekliyoruz. Diğer yanda 3/4 bardak ince bulguru sıcak suda bekletiyoruz. Ardından kıymaya ilave ediyoruz. Tuzunu, karabiberini ekleyip ocağı kapatıyoruz. Hemen 1,5 bardak iri dövülmüş cevizi ve bir avuç doğranmış maydanozu ekleyip iç malzememizi soğumaya bırakıyoruz.

Bu arada 1 iri yumurta, 1 su bardağından biraz fazla yoğurt ve 1/2 su bardağı sıvıyağdan oluşan bir sos hazırlıyoruz.

Yufkalarımızı yayıp sosumuzu yarısına sürüyoruz, özellikle kıyılar kuru kalmamalı. Sonra yufkayı ikiye kapatıp, tekrar sosumuzu sürüyoruz. Bizim yufkalar büyük olduğu için, yufkaları 5 üçgene böldüm.  Uçlarına harcımızı koyup büyük sigara börekleri şeklinde sardımmmmm. :)

En son börekleri tepsiye dizdikten sonra, kalan sosu üstlerine bolca sürüyoruz. Fırına verip, nar gibi kızarana kadar pişiriyoruzzzzz. Afiyetle yiyoruzzzz sonra da. :)

26 Nisan 2011 Salı

BİRAZ iSTANBUL...

Bir arkadaşımın düğünü için gittiğim İstanbul'dan, özellikle Eminönü ve Mısır Çarşısı'ndan birkaç fotoğrafı sizlerle paylaşayım istedim. Çekeli aylar oldu, ama ancak bugüne nasipmiş yayınlamak... :)

Eskimeyen Yenicamii...


Tarihi turşucular. Sirkeden mi, limondan mı??? :)))



Kestane kebap, yemesi sevap...

Şifa kaynağı sülükler...

Rengarenk yastıklar, örtüler...



Ponpon terlikler...

Olmazsa olmaz tatlılar, şekerlemeler...

Mısır Çarşısına her gidildiğinde mutlaka alınan tatlı, ama kuru, ismini unuttum. :)))

Lokumlar, kadayıflarrrr...


ve eve dönüşşşş... Haydarpaşa... :)))


24 Nisan 2011 Pazar

TARÇINLI KURABİYE

Bu sıralar bloğum yemek bloğu gibi oldu sanırım. Arka arkaya tarif vermişim baksanıza. Şimdi de bugün yaptığım kurabiyelerin tarifini ve görselleri sizlerle paylaşmak istedim. Yapımı kolay ve lezzetli bir kurabiye. Yapımı şu şekilde;

150 gr tereyağı oda ısısında bekletilir. Sonra 3/4 bardak pudra şekeri ile iyice karıştırılır. İstenirse normal şeker de kullanılabilir, ama şeker iyice erimeli. Sonra içine 1 iri yumurta, yarım çay bardağı sıvı yağ, 1 kaşık limon suyu ve bir çimdik tuz atılarak tekrar yoğurulur. Ardından 1 neskafe bardağı nişasta, bir çay kaşığı karbonat ve aldığı kadar un ile kulak memesinden az yumuşak hamur elde edilir. Hamur 5 dk bekletilir ve ceviz büyüklüğünde parçalar kopartılıp, yağlayıp unladığımız tepsimize kurabiyeler dizilir ve çatalla şekil verilir.


Bunlar fırından yeni çıkmış kurabiyelerimiz, eee diyeceksiniz bunların nesi tarçınlı??? Hemen bir alt fotoya geçiniz efenimmm. :))


Bir buzdolabı poşetine 2 yemek kaşığı pudra şekeri ve 1 çay kaşığı ya da sizin zevkinize göre 2 de olabilir tarçın katıp karıştırıyoruz. Poşete fırından yeni çıkmış sıcak kurabiyeleri 2 şer 3 er atıp karışımın bulaşması için sallıyoruz.

İşte sonuç. Yemesi gayet keyifli, misafirlerinize yapabilirsiniz hanımlarrrrr... :))

Herkese güzel bir hafta diliyorummmmm.

22 Nisan 2011 Cuma

MAYALI ISPANAK BÖREĞİ...

En sevdiğim yemek türü, hamur işleri. Neyse ki bu kiloma yansımıyor çok fazla. İşte size el açması mayalı bir börek. İlk önce 1 yemek kaşığı kuru mayamız bir miktar sıcak su ve bir tatlı kaşığı şeker katılarak sıcak bir yerde mayalanmaya bırakılır.

Sonra 1 su bardağı süt, 4 neskafe bardağı un, maya, aldığı kadar su ve tuzla bir hamur elde edilir. Yarım saat kapalı bir şekilde bekletilir. Sonra hamurumuz 13 bezeye bölünür. Bezeler tepsiden az büyük açılarak tepsiye yerleştirilir. En alt kata 5 beze açılır, her kat sıvıyağla yağlanır. Diğer katlar 4'er olarak açılır. 2 kata ıspanak yerleştirilir.


Ispanakların üstüne tercihe göre ekşimik ya da lor peyniri de kullanabilirsiniz.



En son böreğimiz kesilerek yağlanır ve fırına verilir.


    Nar gibi kızarana dek fırında pişiriyoruz, yapanlara kolay gelsin, yiyenlere de afiyet olsunnnn... :)))

21 Nisan 2011 Perşembe

MİMLENİNCE...

Sevgili Mutfağımdaki Yalnızlık beni mimlemiş. Mim'in konusu şöyle;

Şu an kendi ruh halinizi; bir ezginin melodisiyle, bir şiirin satırlarıyla, bir veciz sözle ya da bir resimle aktarınız. Seçim sizin, hangisini istiyorsanız...
 
Ben bu sıralarda şiirlere takmış durumdayım. Knedi ruh halimi az da olsa yansıtan 2 videoyu paylaşmak istiyorum.
 


İlk şiir İbrahim Sadri' den '' Özledim'' . Annemden sonra özlem ifade eden şeyler hep bana onu anımsatıyor, hiç aklımdan çıkmadı ki zaten....



 
İkincisi de Yavuz Bülent Bakiler'den ''Şaşırdım''. Biraz karışık bir ruh haline hitap ediyor sankimmm. :))


Şimdilik bu kadar, ben kimseyi mimlemiyorum :)) Herkese iyi günler diliyorummmm.

19 Nisan 2011 Salı

MİNİK DİŞ FIRÇASI...

İşte size minik yeğenimin minik diş fırçası, soldaki. Daha 1 yaşında, ama kendisine alınan diş fırçasını ağzına götürüp dişlerini fırçalıyor daha şimdiden... :)))

15 Nisan 2011 Cuma

ISIRGAN PİDESİ...

Bilmiyorum hiç denediniz mi? Belki bu tarif bir başlangıç olur sizin için. Bildiğiniz üzere ısırgan çok faydalı bir ot. Önceden babam ısırganı gidip belli yerlerden toplardı, ısırgan zamanı derlerdi hatta, hobi gibi bir şeydi sanırım ısırgan toplamak, ama şimdilerde çok fazla bulunamıyor maalesef. Elimizdeki ısırganlar pazardan alınanlar...


Pidemizin iç malzemesi çoğunluğu ısırgan olmak üzere, bir de azıcık ıspanaktan oluşuyor. Soğan kavruluyor, sonra yeşillikler atılıyor, baharatlar da eklenip iç malzememiz hazırlanıyor. Hamuru ise tepsinizin büyüklüğüne göre un, tuz ve sudan oluşuyor.

Bu pidenin özelliği, iç harcına sirke dökülerek yenmesi, sirke ve ısırgan yakışıyor.

Ayrıca yoğurtla da servis yapabilirsiniz.

Kabaklı ve sütlü macır böreği için   TIK TIK

Soğan Pidesi için TIK TIK

Herkese mutlu bir haftasonu diliyorummmmm... :)))


11 Nisan 2011 Pazartesi

BAYILDIMMMMMM...

Bir paylaşım sitesinde görüp okuduğum ve bayıldığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Süper bir yazı, yazanın kalemine sağlık...


KADIN VE ERKEK


Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir.

Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…

Eşim olma, karım ol!
Bana benzemeye çalışma sakın.
Bana benden lazım değil bir tane daha.
Ama unutma ki sensiz yarımım.
Her zaman söylemem, ama sen anla.
Eşim olma, karım ol!
Beni tamamla…


10 Nisan 2011 Pazar

BLOG REKLAMI... :)))

İşte size yeni bir blog tavsiyesi, eminim zevkle takip edeceksiniz. Sahibesi benim üniversiteden sınıf arkadaşım.Üniversite bitti, ama biz çok şükür kopmadık asla.Okurken kesinlikle keyif alacaksınız.
Bir tıklamanız yeterli...

       http://metamorfoz-metamorfoz.blogspot.com/


Fotoyu kendisi çekmişti, İstanbul turlarımızdan bir hatıra...

Seni çok seviyorum canım arkadaşım, iyi ki varsın. Artık yüzyüze ve telefon görüşmelerimiz, bloglar arası muhabbetle de devam edecek. Güzel paylaşımlarda buluşalım inşallah... :)))


8 Nisan 2011 Cuma

YEŞİL MERCİMEKLİ BÖREK

İşte size ilk defa denediğimiz bir börek tarifi, kesinlikle harika oldu, denemenizi tavsiye ederim.


Efendim tarifi şu şekilde, ilgilenenlere gelsin;

1 bardak yeşil mercimek akşamtan ıslanır. Sabahleyin suyu atılır, yeni bir suyla yumuşayana kadar haşlanır. Diğer yanda 1 orta boy soğan yağda kavrulur. İçine yumuşayan yeşil mercimek eklenir, biraz karıştırılır. Bir adet rendelenmiş patates içine eklenir, bir tutam maydanoz, pulbiber, karabiber ve tuzu gözkararı eklenerek  karışım hazır hale getirilir.

Diğer yanda 1 bardak yoğurt, yarım bardak sıvıyağ, 1 yumurta karıştırılır ve sos hazırlanır. 5 yufka alınır. Açılan her yufkanın yarısına sos sürülür, sonra yarıya kapatılır, yine sos sürülür. Bu şekilde yufka 4 eşit parçaya bölünür. İç malzemeden konularak börekler hazırlanır. Bütün yufkalar bitince kalan sos böreklerin üstüne sürülür ve fırına verilir. Üstü nar gibi kızarana kadar pişirilir.



Herkese mutlu bir haftasonu diliyorummmm...:)




4 Nisan 2011 Pazartesi

UYUYOR MUYUM NE... :)))

Bloglar açılmış haberim yok, uyuyor muyum ne? :))))


Neyse kavuştuk sonunda, herkese selamlar, özlemişim buraları. Güzel paylaşımlarda buluşmak üzere inşallah.... :)))

28 Şubat 2011 Pazartesi

PEKİ YA SİZ?

Abidin Dino;  Nazım Hikmet'in "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin ?" sorusuna karşın bu resmi yapmış diye bilinir.


Aşağıdaki yazıya da bir paylaşım sitesinde rastladım, çok beğendim. Paylaşmak istedim. :)

Evini bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsan, Bir çok arkadaşın var demektir.

Faturalarını ödeyebiliyorsan, Bir işin var demektir.

Pantolonun biraz sıkıyorsa, Aç kalmıyorsun demektir.

Gölgen seni izliyorsa, Güneş ışığını görüyorsun demektir.

Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan, Yürüyebiliyorsun demektir.

Yanındaki adamin sesinden rahatsız oluyorsan, Duyuyorsun demektir.

Camları silmen, çatıyı onarman gerekiyorsa, bir evde yaşıyorsun demektir.

Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, Isınıyorsun demektir.

Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa, Yığınla giyeceğin var demektir.

Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa, Yaşıyorsun demektir.

Akşamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa, O gün üretici olmuşsun demektir.

VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN MUTLUSUN DEMEKTİR..!

MUTLULUK.. Sorunsuz bir yaşam değil, sorunlarla başa çıkabilme yeteneği demektir...


25 Şubat 2011 Cuma

SÜSLERİMMM VE ÖDÜLÜMMM...

   Evet sizinle paylaşmak istediğim sevimli süslerim, ne olabileceğini az çok tahmin etmişsinizdir belki.... :)))

Kendileri Zihinsel Engelliler Okuluna katkı amacıyla yapılmışlar, biz de okulumuzdaki arkadaşlar olarak hiç tereddüt etmeden bu yardıma katıldık.


Bunlar buzdolabı süsleri, ama kitap ayracı olarak da kullanılabilir. Çok muntazam yapılmışlar. Ben önce keçe diye düşündüm malzemeyi ama değil, başka bir şey, ama ben bilmiyorummmm. :)))


Bu arada anneanneninemekleri bloğunun sahibesi beni bu ödüle layık görmüş, çok teşekkür ediyorum kendisine. :)

Herkese güzel bir haftasonu diliyorum, sevgiler. :)



22 Şubat 2011 Salı

PEKİ BİZ NE YAPIYORUZ???

Bir paylaşım sitesinde okuyunca birden kanım dondu, çok ama çok beğendim, evet peki biz ne yapıyoruzzz???



Televizyon arıza yapmış, tamirci gelip TV nin arkasını açmış ki bir sürü ekmek kırıntısı. Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar. Evin dört yaşındaki yaramaz kızı. Bu hangi ailemizde gerçekleşirse gerçekleşsin ilk göstereceğimiz tepki genellikle öfkeli bir davranıştır. Tamircinin yanında bağırır, çağırırız. Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve ekmek kırıntılarını neden oraya attığını öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Çocuk ekranda Afrika daki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV nin açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan açlık çeken kardeşlerine ulaşması için içeri atıyormuş... ''   Peki biz ne yapıyoruz ?

18 Şubat 2011 Cuma

YENİ DİKTİĞİM ETEĞİM VE KOMBİNİM...

Bu sefer diktiğim eteği ayrıntılı fotoğraflamıştım, ama hemen bitirmek nasip olmadı. O yüzden gecikmeli yayınlıyorum. Kumaşı buradaki ganimetlerden. TIK TIK...

Ben bu kumaştan 3 parça bulmuştum, ama bir kısmı lekeli, bir kısmı delik, anlayacağınız beni bayağı uğraştırdı. Ama değdi doğrusu... :)) Önce kumaşlarımız yıkanır, ütülenir. Ben 4 kat yapacağım için uygun ölçülerde kumaşları kestim ve kenarlarını birleştirdim.


Sonra etek ucu ve beli dikildikten sonra, aralara büzgü teğeli alınarak parçalar birleştirilir.


Bu kurdelaları da pazardan almıştım eteğin aralarına dikmek için. 3 tane 1 tl idi.


İşte kurdelalar dikildikten sonraki eteğimizin son hali.

Etekle kombinlediğim kolyem, %50 indirimden almıştım vakti zamanında, yapımı çok zor değil, belki bir fikir olur meraklılara.


İşte bu da bugünkü kombinim, genelde eteğime dair çok olumlu yorumlar aldım, şımardım biraz..:)))

Bugünlük bu kadar yeterrr, hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum. Ben sorumluluk sınavlarında görevliyim haftasonu, bana da kolay gelsinnnn. :)


16 Şubat 2011 Çarşamba

AĞZINA SAĞLIK GÜLSE BİRSEL

Ben beğendim, gerçekten damardan yazmış, bir eğitimci olarak bam telime dokundu cidden, paylaşmak istedim. Yaklaşık bir sene önceki yazısı. Paylaşmak benden, okuması sizden...

EMO: Ergeni Mıncırsak Olmaz mı?!

Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konu halledilirdi! Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlamsağlam öğreniyor"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun. Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar. Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo! Emo ne? Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar. Aha onlar Emo! Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!!

HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM.
Ay kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı."Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmişti. Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir.Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle, yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına" diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!

NE DERDİM KALDI NE DE TASAM.
Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir. Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo... Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleri bir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin! Ülkenin gençlerine bak.Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar! Gelecekten çok umutluyum çok.

14 Şubat 2011 Pazartesi

HAYIRLI KANDİLLER...

Duasız üşürmüş yürekler bil, sana bir dua eden olsun. Sen de birine dua edebil, bilemezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan, bilemezsin kimin için ettiğin duadır seni böyle ayakta tutan...


Bu güzel kandil gecesinde en güzel dualarda buluşmak dileğiyle, kandiliniz mübarek olsun.


6 Şubat 2011 Pazar

DÜNYANIN YEDİ HARİKASI...

Size göre nedir bilmiyorum ama, aşağıda paylaşacağım yazıda çok güzel özetlenmiş.


Bir grup öğrenciden Günümüz Dünyanın Yedi Harikası'nın neler olduğunu düşündüklerine dair bir liste yapmaları istenir. Aralarında anlaşmazlıklar çıkmasına rağmen aşağıdakiler en fazla oyu alanlardır:

  1)- Mısır'ın Büyük Piramitleri
2)- Tac Mahal (Taj Mahal)
          3)- Büyük Kanyon (Grand Canyon)
4)- Panama Kanalı
‎5)- Empire State Binası
6)- St. Peter Bazilikası (St. Peter's Basilica)
7)- Çin Seddi (China's Great Wall)

Öğretmen oyları toplarken, sessizce duran bir kız öğrencisinin henüz kağıdını vermemiş olduğunu farkeder. Sonra öğrencisine kendi hazırladığı liste ile ilgili bir problem olup olmadığını sorar. Kız öğrenci ise

"Evet, biraz. O kadar çok şey var ki, bir türlü karar veremiyorum" der.

Öğretmen de öğrencisine "Peki, söyle bakalım senin listende neler var, belki biz sana yardımcı olabiliriz" der.

Kız öğrenci önce duraksar ve sonra okumaya başlar:

"Bence Dünyanın Yedi Harikası :

1)- görmek
2)- duymak
3)- dokunmak
4)- tatmak
5)- hissetmek
6)- gülmek
7)- ve sevmek...

Odada sinek uçsa sesi duyulacak şekilde bir sessizlik oldu. Basit,sıradan ve normal olarak düşündüğümüz ve gözden kaçırdığımız şeyler gerçekte ne kadar da mükemmeldirler.

Samimi bir hatırlatma: Hayattaki en değerli şeyler satın alınamayanlardır.

3 Şubat 2011 Perşembe

İÇİMDEN GEÇEN....

"Meğer o ana kadar hep çocukmuşum ben. Anneciğim gitti, çocukluğum bitti... Bin yaşındayım şimdi."

 (Yıldız kenter - Hep aşk vardı)