28 Şubat 2011 Pazartesi

PEKİ YA SİZ?

Abidin Dino;  Nazım Hikmet'in "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin ?" sorusuna karşın bu resmi yapmış diye bilinir.


Aşağıdaki yazıya da bir paylaşım sitesinde rastladım, çok beğendim. Paylaşmak istedim. :)

Evini bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsan, Bir çok arkadaşın var demektir.

Faturalarını ödeyebiliyorsan, Bir işin var demektir.

Pantolonun biraz sıkıyorsa, Aç kalmıyorsun demektir.

Gölgen seni izliyorsa, Güneş ışığını görüyorsun demektir.

Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan, Yürüyebiliyorsun demektir.

Yanındaki adamin sesinden rahatsız oluyorsan, Duyuyorsun demektir.

Camları silmen, çatıyı onarman gerekiyorsa, bir evde yaşıyorsun demektir.

Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, Isınıyorsun demektir.

Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa, Yığınla giyeceğin var demektir.

Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa, Yaşıyorsun demektir.

Akşamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa, O gün üretici olmuşsun demektir.

VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN MUTLUSUN DEMEKTİR..!

MUTLULUK.. Sorunsuz bir yaşam değil, sorunlarla başa çıkabilme yeteneği demektir...


25 Şubat 2011 Cuma

SÜSLERİMMM VE ÖDÜLÜMMM...

   Evet sizinle paylaşmak istediğim sevimli süslerim, ne olabileceğini az çok tahmin etmişsinizdir belki.... :)))

Kendileri Zihinsel Engelliler Okuluna katkı amacıyla yapılmışlar, biz de okulumuzdaki arkadaşlar olarak hiç tereddüt etmeden bu yardıma katıldık.


Bunlar buzdolabı süsleri, ama kitap ayracı olarak da kullanılabilir. Çok muntazam yapılmışlar. Ben önce keçe diye düşündüm malzemeyi ama değil, başka bir şey, ama ben bilmiyorummmm. :)))


Bu arada anneanneninemekleri bloğunun sahibesi beni bu ödüle layık görmüş, çok teşekkür ediyorum kendisine. :)

Herkese güzel bir haftasonu diliyorum, sevgiler. :)



22 Şubat 2011 Salı

PEKİ BİZ NE YAPIYORUZ???

Bir paylaşım sitesinde okuyunca birden kanım dondu, çok ama çok beğendim, evet peki biz ne yapıyoruzzz???



Televizyon arıza yapmış, tamirci gelip TV nin arkasını açmış ki bir sürü ekmek kırıntısı. Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar. Evin dört yaşındaki yaramaz kızı. Bu hangi ailemizde gerçekleşirse gerçekleşsin ilk göstereceğimiz tepki genellikle öfkeli bir davranıştır. Tamircinin yanında bağırır, çağırırız. Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve ekmek kırıntılarını neden oraya attığını öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Çocuk ekranda Afrika daki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV nin açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan açlık çeken kardeşlerine ulaşması için içeri atıyormuş... ''   Peki biz ne yapıyoruz ?

18 Şubat 2011 Cuma

YENİ DİKTİĞİM ETEĞİM VE KOMBİNİM...

Bu sefer diktiğim eteği ayrıntılı fotoğraflamıştım, ama hemen bitirmek nasip olmadı. O yüzden gecikmeli yayınlıyorum. Kumaşı buradaki ganimetlerden. TIK TIK...

Ben bu kumaştan 3 parça bulmuştum, ama bir kısmı lekeli, bir kısmı delik, anlayacağınız beni bayağı uğraştırdı. Ama değdi doğrusu... :)) Önce kumaşlarımız yıkanır, ütülenir. Ben 4 kat yapacağım için uygun ölçülerde kumaşları kestim ve kenarlarını birleştirdim.


Sonra etek ucu ve beli dikildikten sonra, aralara büzgü teğeli alınarak parçalar birleştirilir.


Bu kurdelaları da pazardan almıştım eteğin aralarına dikmek için. 3 tane 1 tl idi.


İşte kurdelalar dikildikten sonraki eteğimizin son hali.

Etekle kombinlediğim kolyem, %50 indirimden almıştım vakti zamanında, yapımı çok zor değil, belki bir fikir olur meraklılara.


İşte bu da bugünkü kombinim, genelde eteğime dair çok olumlu yorumlar aldım, şımardım biraz..:)))

Bugünlük bu kadar yeterrr, hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum. Ben sorumluluk sınavlarında görevliyim haftasonu, bana da kolay gelsinnnn. :)


16 Şubat 2011 Çarşamba

AĞZINA SAĞLIK GÜLSE BİRSEL

Ben beğendim, gerçekten damardan yazmış, bir eğitimci olarak bam telime dokundu cidden, paylaşmak istedim. Yaklaşık bir sene önceki yazısı. Paylaşmak benden, okuması sizden...

EMO: Ergeni Mıncırsak Olmaz mı?!

Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konu halledilirdi! Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlamsağlam öğreniyor"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun. Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar. Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo! Emo ne? Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar. Aha onlar Emo! Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!!

HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM.
Ay kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı."Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmişti. Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir.Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle, yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına" diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!

NE DERDİM KALDI NE DE TASAM.
Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir. Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo... Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleri bir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin! Ülkenin gençlerine bak.Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar! Gelecekten çok umutluyum çok.

14 Şubat 2011 Pazartesi

HAYIRLI KANDİLLER...

Duasız üşürmüş yürekler bil, sana bir dua eden olsun. Sen de birine dua edebil, bilemezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan, bilemezsin kimin için ettiğin duadır seni böyle ayakta tutan...


Bu güzel kandil gecesinde en güzel dualarda buluşmak dileğiyle, kandiliniz mübarek olsun.


6 Şubat 2011 Pazar

DÜNYANIN YEDİ HARİKASI...

Size göre nedir bilmiyorum ama, aşağıda paylaşacağım yazıda çok güzel özetlenmiş.


Bir grup öğrenciden Günümüz Dünyanın Yedi Harikası'nın neler olduğunu düşündüklerine dair bir liste yapmaları istenir. Aralarında anlaşmazlıklar çıkmasına rağmen aşağıdakiler en fazla oyu alanlardır:

  1)- Mısır'ın Büyük Piramitleri
2)- Tac Mahal (Taj Mahal)
          3)- Büyük Kanyon (Grand Canyon)
4)- Panama Kanalı
‎5)- Empire State Binası
6)- St. Peter Bazilikası (St. Peter's Basilica)
7)- Çin Seddi (China's Great Wall)

Öğretmen oyları toplarken, sessizce duran bir kız öğrencisinin henüz kağıdını vermemiş olduğunu farkeder. Sonra öğrencisine kendi hazırladığı liste ile ilgili bir problem olup olmadığını sorar. Kız öğrenci ise

"Evet, biraz. O kadar çok şey var ki, bir türlü karar veremiyorum" der.

Öğretmen de öğrencisine "Peki, söyle bakalım senin listende neler var, belki biz sana yardımcı olabiliriz" der.

Kız öğrenci önce duraksar ve sonra okumaya başlar:

"Bence Dünyanın Yedi Harikası :

1)- görmek
2)- duymak
3)- dokunmak
4)- tatmak
5)- hissetmek
6)- gülmek
7)- ve sevmek...

Odada sinek uçsa sesi duyulacak şekilde bir sessizlik oldu. Basit,sıradan ve normal olarak düşündüğümüz ve gözden kaçırdığımız şeyler gerçekte ne kadar da mükemmeldirler.

Samimi bir hatırlatma: Hayattaki en değerli şeyler satın alınamayanlardır.

3 Şubat 2011 Perşembe

İÇİMDEN GEÇEN....

"Meğer o ana kadar hep çocukmuşum ben. Anneciğim gitti, çocukluğum bitti... Bin yaşındayım şimdi."

 (Yıldız kenter - Hep aşk vardı)