hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2013 Çarşamba

FENERBAHÇE AŞKINA... (:

Hayır hayır Fenerbahçe taraftarı değilim, amacım sadece Fenerbahçe aşkı adına bir örneği bloğumda paylaşmak... :)) Malum maç ertesi okullar kazanan takımın taraftarı öğretmen ve öğrencilerinin sevinç içerisinde ortalıkta atkı, bere, formalarla dolaştıkları ortamlardır. Galatasaray- Fenerbahçe derbisi sonrası bizim okul da farksız değildi. Okula gelmemle sarı-lacivert rengin fazlalığı dikkatlerden kaçmıyordu.... :))) 

İşte bir öğrenciden fenerli bir hocamıza gelen kurabiyeler, başka takımdan olsanız da sevimli geliyorlar... :))

Aranızdaki fanatikler parmak kaldırsın... (:

24 Temmuz 2013 Çarşamba

BUGÜN, YOK YOK ASLINDA DÜN... :)

Siz bu postu okurken aslında dün olacak, otomatik bir post yapayım dedim. Akşamdan hazırlayıp, sabaha yayınlansın istedim. Ben pazarda dolaşırken, sizler de şöyle bir postuma göz atmış olursunuz... :))

Bugün dışarıya çıktım. Bir çıktım, pir çıktım. Bayağı bir iş halletmişim... :)

Önce Tupperware grup liderime uğradım. İstenilen siparişler vardı, onları ayarladık, kargoya verdik. Sonra ben şirin beslenme kutularından kendime ve yeğenime aldım. Ay tam yenmelik bunlar, bayıldım... :))

2011 Kasım ayında YKM'den Q.Marines güneş gözlüğü almıştım. 3-4 ay önce yan vidası çıktı. Hatta bir yerinde az bir çatlak oluşmuştu. Ben de garanti kapsamında mağazaya götürdüm, gerekli yerlere yollanmak üzere gözlüğümü aldı görevli bayan. Bugün de aradılar gözlük gelmiş, ama bir yenisi... :)) ''Nasıl yani, yaa yüzüme uymazsa''  dedim bir an telefondaki sorumlu bayana. Yani bir şekilde tamir edilir ve yollanır diye düşünmüştüm ve gözlüğümü de çok seviyordum. ''Bakarız, olmazsa aynı markayla farklı bir ürünle değiştiririz.'' dedi bayan da. Gidip aldım, ve inanır mısınız kendim seçmişim gibi bir gözlük yollamışlar, eskisine de çok benziyor. Buradan Q.Marines firmasına teşekkürlerimi sunuyorum...:)

Sonra ablamla buluştuk. Alacağı bir kıyafette kararsız kalınca, ben de destek olayım dedim... :)) Aynı mağazada cüzdanlarda da % 50 indirim olunca bu cüzdana hayır diyemedim... :))

Sonra eve gelince de bu yemeği ablamla paslaşarak yaptık. Beşamel soslu tavuk yemeği. Bizim çok severek yediğimiz bir yemektir. Tarifi de ilerleyen postlarda gelsin inşallah... :))

Şimdilik böyle şekerler, hepinize huzur dolu günler diliyorum... :)


14 Temmuz 2013 Pazar

ARI SOKUNCA... :)

Hayatım boyunca birkaç kez arı sokmasına maruz kalmakla birlikte, son yaşadığım hadise gibi olanına rastlamamıştım.... :) Uzun bir cümle oldu, ama anladığınıza eminim şekerler... :))


Her şey hava almak için gittiğimiz parkta '' Dur biraz toprağa basayım'' deyip ayakkabılarımı çıkarmamla başladı... :) Lay lay lom Heidi (: gibi bayırlarda koştururken birden ayağıma bir şey battığını hissettim. Çok şiddetli ve acı bir batmaydı. Sonrasında geçti, üzerinde de durmadım, durmak istemedim açıkçası... :)

Ertesi gün şişen bir ayakla güne uyandım... :)) Kaskatı olmuş ve de şişmişti, ev terliğimi bile giyemedim o derece... :)) Allah Allah ne oldu da böyle oldu diye düşünürken dün beni ısırdığını düşündüğüm hain domdom arı geldi aklıma... :)) İlerleyen saatlerde kızarmaya ve kaşınmaya başladı. Bunlar normal belirtilermiş, ama ilk defa başıma gelince bir an noluyo oldum... :))  Liseden arkadaşım aile hekimi bizim sağlık ocağında, hemen gittim ilgilendi sağolsun. Tipik arı sokması reaksiyonları dedi. Bir jel ve de antihistaminik ilaç verdi. Ertesi gün inanmazsınız nasıl bir kızarıklık böyle hani düşmüşsünüz morarır ya, öyle bir morarma o ısırılan yerde... :)) Bu da normalmiş okuyup gördüm internette. 

Bu vakayı da böylece atlatmış olduk. Allah beterinden korusun. 

Sizlerin de arılarla tecrübeleriniz var mı şekerler... :))

20 Haziran 2013 Perşembe

MUTLULUK...(:

Ziyaretinize gelen arkadaşınızın pat diye önünüze koyduğu hediye paketi ve içinden çıkan sevimli hediyedir... :)

Hepiniz çok mutlu olun inşallah... (:

18 Haziran 2013 Salı

BAHÇEDEKİ YAVRU KEDİ... :)

Birkaç gündür bahçemizde yavru bir kedi belirmişti, sanırım annesi doğum yapınca bizim bahçeye bıraktı. Bu arada yağmurlar bastırınca bizim minik kedi ıslanıvermiş, hemen onu balkona aldık ve kutuya yerleştirdik, verdiğimiz sütle fazla ilgilenmedi, sanırım yağmurda çok üşüdü. Annesi de ortalıklarda yoktu, üstünü falan örttük. 

Minik kedimiz sütüyle fazla ilgilenmedi.

Ertesi gün annesine kavuşan kedi, kurumuş ve kendine gelmişti, sütünü de içmişti. 

Yavrusuna sahip çıkan anne kedi, ben biraz yaklaşınca tedirgin oldu sanırsam... 

Bir sonraki postta görüşmek üzere şekerler...

23 Mayıs 2013 Perşembe

KIZ KAVGASI...

Aman Allahım, nasıl bir kavgaya tanık olduysam. Resmen saç saça baş başa. Gerçi sonuna tanık oldum ama, durumun vehametini anlamama yetti. Yerlerde öbek öbek saçlar, kızın yüzünde tırnak izleri, varın gerisini siz düşünün...



Kız kavgasına tanık olanlar var mı ve de son soru biz bayanlar çok daha mı tehlikeliyiz nedir?

20 Mayıs 2013 Pazartesi

SÜRPRİZ HEDİYELER...

Merhaba kızlar öncelikle bugün bir alt postta sormuş olduğum soruya vermiş olduğunuz cevaplardan dolayı teşekkür ediyorum, hepiniz sağ olun. Bakalım bugünlerde neler yapmışız... :)

Öncelikle dün biz okulumuzda 19 Mayıs etkinlikleri düzenledik. Bilgi yarışmaları, eğlenceli aktiviteler, karaoke yarışması, arada öğle yemeği, en son da tüm yarışlarda birincilere sponsor firmalardan ödüllerin dağıtıldığı bir şölen oldu. Çok da güzel geçti. Tüm gençlerin bu güzel gününü kutluyorum... :)

Bu arada Tupperware maceram tam gaz devam ediyor. Geldik ikinci haftaya, ikinci kataloğum elime ulaştı, fırsatta olan indirimli ürünler var, ihtiyacı olanlar kaçırmasın derim. Bu arada ben hedefimi çoktannnnn geçtimmmmm bile, mutluyumm çokkkk... :) Yani üyeliğim aktive edilecek inşallah... :)

Bu arada bugün gelen hediyelerim, blog dünyasına adım atarken yaşanan güzellikleri, sürprizleri çok hayal etmemiştim açıkçası. İçinde mektubu ile bu güzel ciciler Esra Betül Tasarım Butik' ten bana yollanmış hediyeler, kendisine çok teşekkür ediyorum. Kendisinin kurucusu olduğu şu adrese bir tıklayın derim. http://www.esrabetul.com

Şimdilik bu kadar şekerler, hepinize güzel bir hafta diliyorum, sevgiler... :)


17 Mayıs 2013 Cuma

HAYIRLI KANDİLLER...





'Sonra' yok!. 'Şimdi' var, o da 'şimdilik'... 



HAYIRLI KANDİLLER...

9 Mayıs 2013 Perşembe

BUGÜNLERDE...

Bugünlerde neler yapmışız bakalım... :)

      Bugün nöbette giydiğim kombinim, öğrencilerimden olumlu yorumlar gelince paylaşmak istedim... :)

Tunik: by swotpisces
Pantolon: Koton
Hırka: Moz
Saat: Tommy Hilfiger
Yüzük: İznik hediyesi  :)

Arkadaşımdan aldığım bu kitabı okuyorum, yer yer gözyaşlarıma hakim olamadığım bir kitap... 

Dün ablamların yaptığı geleneksel tatlardan kapama sofralarımızda idi, çok kolay ve maliyeti de yüksek olmayan bir yemek. Ayrıntılı tarif için TIK TIK.

Dil sınıfı öğrencilerimin hazırladığı İngilizce film ile eğlendik, güzel hazırlamışlar, emeklerine sağlık... :)

Şimdilik bu kadar şekerler, en güzel paylaşımlarda buluşmak üzere... :)


29 Nisan 2013 Pazartesi

DAĞINIKLIK...

Biraz uzun bir yazı ama, okuduğunuzda eminim hepiniz bir parça kendinizden bulacaksınız, lütfen 5 dakikanızı ayırın ve okuyun şekerler... :)

Bu arada yazı severek takip ettiğim Mustafa Ulusoy'a ait...Kendisi psikiyatr, aynı zamanda kitapları var, köşe yazarlığı da yapıyor. Sizi böyle alayım şekerler okumanız için...



Dağınıklık

Bir kere, şuradan başlayalım.Kanaatsizliğinden.

Ruhunu kara bulutlar gibi kaplayıp kasvet yağdıran daraltının bir nedeni de, bu kanaatsizlik. Kanaatsizliğin müsebbibi aşırı ihtiyatın, aşırı ihtiyatın müsebbibi biriktirme hastalığın.

Bir bak, mesela çekmecelerine... Dolapların kapaklarını şöyle bir arala. Evinin odalarını bir baştan öteki başa bir de bu gözle dolaş.
İstiflenmiş bir hayat göreceksin mutfak dolaplarında, şifonyerinde, gardırobunda.
Belki bir gün lazım olur, diye bir türlü “elden/gözden çıkaramadığın” eşyalar mezarlığı ile karşılaşacaksın oralarda. Bir gün bu dünyanın seni elinden çıkaracağını, o gün sen de sana ait sandığın her şeyin elinden kayıp gideceğini bile bile bak onlara.
O, “bir gün lazım olur” günü gelmeden öleceksin.
Kullanılmadan öylece duran her eşya insanın ruhunu ağırlaştırır.
Onca eşya ölüsünü sırtlanmış nereye gidiyorsun?
Bir düşünürsen, en çok hangi ruh halindeyken mutsuzsun diye, onca göstermelik yanıt arasından çıkagelir tek bir sahici cevap: “Bir işe yaramadığımı hissettiğim zamanlar, kendimi en mutsuz hissettiğim zamanlar.”
Ruhuna bulaşan sandık lekesi
Bil ki, bir gün kullanılmayı bekleyen atıl eşyaların üzerine sinmiş o karartı senin de ruhuna bulaşıyor. Sandık lekesini, hangi deterjan hangi kuru temizlemeci çıkarabilmiş ki şimdiye kadar... Peki sen onlardan ruhuna bulaşan bu sandık lekesini nasıl çıkaracaksın?
Şimdi hayal et.
Sen ölünce arkanda bıraktıklarına ne olacağını gözünün önüne getir bir.
O istiflenmiş eşyaları kim elden çıkaracak ardından tek tek?
O dağınıklığı kim toplayacak sence?
Ölmeden önce ölecekmiş gibi yaşa ve bu işi ölümden sonra başkasına bırakma.
Onları “at” diyemem, onları “elinden çıkar” diyebilirim.
İnan, ruhun büyük bir yükten kurtulacak.
Gelelim israflı bir hayatın biçimlendirdiği evine.
Eşyalarını tek tek kontrol et ve şunu sor: Hangilerine gerçekten ihtiyacım var diye, hangilerini “hoşuma gitti” diyerek aldım?
Cevap can sıkıcı değil mi?
Bir anlık nefsani bir almanın hazzı uğruna, evini bir mezarlığa dönüştürdün.
Unutma ki, ihtiyacın olduğundan değil de nefsine haz yaşatmak uğruna evine getirdiğin her eşya yaşadığın alanı; tıka basa dolu mekân da ruhunu daraltıyor. Sonra da duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlıyor, bu ev beni sıkıyor, nefes alamıyorum diye şekvaya başlıyorsun.
Evin nefes alamıyor ki sen alasın.
Takvim yapraklarına bir bak.
Kainattaki düzen ve intizamı, nizamı göreceksin.
Hiç şaşmayan bir hayat var bizi kuşatan.
Takvim yaprakları, bize hiç şaşmayan bir nizamın delilidir. Mutlak Varlığın “Munazzım” isminin tecellisidir o yapraklar.
 Sonra, Mülk Sûresi’nin üçüncü ve dördüncü ayetine kulak kesil.
“Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O’dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin.
 Gözünü çevir de bak.”
 Hadi, gözünü çevir de bir bak. Sonra şu sorunun cevabını ver: “Herhangi bir kusur görebilir misin?”
“Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner.”
Sonra da çantanı açıp oradaki karmaşaya bir bak. Telefon, adres, not kâğıtları, alışveriş fişleri, faturalar ve broşürlerle dolu çantanda nizamsızlığın hamallığını yaptığını gör.
Ya da masana nazarını sal.
Hatta karşında açık duran bilgisayarının masa üstündeki oraya buraya atılmış darmadağınık duran program uygulamalarına, dosyalara bak.
Masanın üstü dağınıksa zihninde düzen arama. Boşu boşuna zihninin bir intizamla işlemesini bekleme.
Gardırobun karman çormansa bil ki ruhuna da bulaşmıştır bu.
Şimdilik şuraya koyayım da sonra kaldırırım dediğin eşyalar aylardır koyduğun yerde durmuyorlar mı? Onlara baktıkça içinde bir bıkkınlık hissi uyandırmıyor mu?
Hadi dürüstçe söyle.
Odanda neyin nerede olduğunu zor buluyorsan, zihninde de neyin nerede olduğunu zor bulursun.
Hayatın dağınıksa, zihnin haydi haydi dağınıktır.
Munazzım isminin tecellisine mazhar olmak
Tamam, sana demiyorum ki düzen, intizam abidesi ol, hayatlarını her an eşyalarını düzenlemekle geçiren, geçici dağınıklıklara bile tahammülü olmayanlardan ol.
Mutlak Varlık, “Munazzım”dır, düzeni ve intizamı, düzenli ve intizamlı olanları sever.
Hemen kolları sıva.
O’nun Munazzım isminin tecellisine mazhar olmak için ama.
Yoksa, düzenli ve intizamlı olmak da boşuna bir eyleme dönüşür bu dünyada.
İşte böyle nefsim.
------------------------------------------------------------------------------------------
Kendi nefsim yazıdan bir sürü sonuç çıkardı. Sizler neler çıkardınız şekerler?

21 Nisan 2013 Pazar

NE VAR NE YOK... :)

Hem kendime, hem size soruyorum. Ne var, ne yok şekerler? Güzel bir hafta sonu geçirdim, ama bir gerçek var ki; o da yarın Pazartesi... :)) Görüşmeyeli neler olmuş bakalım... :)

Cuma günü okuldan gelince bu güzel paketle karşılaştımmmm... :)

İşteeeee içindekilerrrrr, katıldığım bir çekilişten kazandığım ciciler.Yaka süsüme bayıldımmm, hepsi gerçekten kullanabileceğim ürünler. Teşekkürler Gurme Şirine... :)

Bir mağazada beğenip aldığım hediyelik bebek kıyafeti, kuzenimin bebeği için. :))

İndirimden aldığım botlarım, Azade Giyim mağazasından...

Ablamın denediği kavala kurabiyeri, Bim'dekilere fazla benzememişti ama, fena değildi... :)))

İşte bu söz de, tam olarak aklımdan geçenler... :))) 

Hepinize sendromsuz bir Pazartesi diliyorummmmm... :)

18 Nisan 2013 Perşembe

İSVEÇ' TE ÇÖP BİTİNCE...

Bundan birkaç yıl önce, dünyada çöpü en iyi şekilde değerlendiren ülkenin İsveç olduğunu ve çöplerini en ince detayına kadar değerlendirdiklerini duymuş ve hayretler içinde kalmıştım. Az önce nette karşılaştığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum, okumaya kesinlikle değer...


Geri dönüşüm, güneş enerjisi ve daha birçok sürdürülebilir uygulamada tüm ülkelerin başını çeken İsveç, şaka gibi bir sorunla karşı karşıya. Elektrik ve ısınma ihtiyaçlarının büyük kısmını çöplerden elde eden ülkede çöp bitti.

250.000'in üzerinde evin elektrik ve ısınma ihtiyacını çöplerin yakıt olarak kullanılmasından sağlayan İsveç hükümeti, ülkede üretilen çöpten daha büyük kapasiteli çöp dönüştürme tesisine sahip. Eurostat'ın verilerine göre İsveç'te bulunan evlerden çıkan çöplerin sadece %1'i çöplüklerde kalıyor. Bu oran, diğer Avrupa ülkelerinde %38 dolaylarındadır. Geri kalan kısım ya geridönüşüme uğruyor ya da gübre olarak kullanılıyor. İsveç'teki güç santrallerinin büyük bir kısmı çöpleri yakıt olarak kullanıyor. Ancak ülkede çöplerin tükeniyor olması, daha doğrusu yeterince çöp üretilemiyor olması, İsveç'i zora sokuyor.

Bu durum da İsveç'i komşusu Norveç'ten çöp ithal etmek durumunda bıraktı. Aslında bu yeni bir olay değil. İsveç bir süredir Avrupa'dan, özellikle de Norveç'ten yılda yaklaşık 800.000 ila 850.000 ton çöp ithal etmekteydi. Bu çöplerin büyük bir kısmı komşusu Norveç'ten geliyor. Hem de İsveç, bu ithalattan para da kazanıyor, çünkü Avrupa Standartları dahilinde çöplerinden kurtulmak isteyen Avrupa ülkeleri, İsveç'in çöplerini alması için para ödemekten çekinmiyor!

9.5 milyon nüfuslu ülkede çıkan atıkların yalnızca %4'ü geri dönüşmez durumda. Geriye kalan bütün çöpler geri dönüşüm ile enerji üretiyor!

Geri dönüşümü marifet olarak görmeyen herkese cevaben İsveç'in bu müthiş başarısını kutlamamız gerekiyor. Bu arada, çöp ithal eden tek ülkenin İsveç olmadığının da altını çizmek gerekiyor: Almanya, Belçika ve Hollanda da aynı yöntemi izliyor. Ancak İsveç, "çöp tüketimi" konusunda lider durumda.

http://evrimagaci.org/fotograf/58/3569/
-----------------------------------------------------------------------------------------------------

Ne yalan söyleyeyim, çok pis kıskanıyorum böyle durumları ben yaaa, geri dönüşüm konusunda hassasımdır biraz ama, bunları okudukça okyanusta damla uyguladıklarım. Ne diyelim darısı başımıza olsun inşallah... 

11 Nisan 2013 Perşembe

ŞÜKRETMEYE DEĞMEZ Mİ?


''O ikisinden inci ve mercan çıkar ,o halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz ''




[Rahman - 23/24]

6 Nisan 2013 Cumartesi

SU İÇMEYENLER, İÇEMEYENLER...

Günlük hayatta çok fazla su içemeyen biri olarak, nette gördüğüm bu yazı dikkatimi çekti. Sizlerle de paylaşmak istedim.


- Vücut su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa, yüksek tansiyon hastalığına yakalanırız.
- Vücut su kıtlığı çektiğinde omurlardaki suyu kullanırsa, bel ve boyun fıtığı hastalığına yakalanırız.
- Vücut su kıtlığı çektiğinde kemiklerdeki suyu kullanırsa, gut - atrit gibi romatizmal hastalıklara yakalanırız.
- Vücut su kıtlığı çektiğinde akciğerdeki suyu kullanırsa, astım hastalığına yakalanırız.
- Vücut su kıtlığı çektiğinde pankreastaki suyu kullanırsa, şeker hastalığına yakalanırız.
- Vücut su kıtlığı çektiğinde midedeki suyu kullanırsa, ülser hastalığına yakalanırız.
- Bağırsaklarda su eksilirse, kabızlık meydana gelir ve kolon kanseri olma tehlikesi yaşarız.
- Hücrenin su eksikliği çok artarsa, beynimiz hücreye oksijen göndermeyi keser. Oksijen kesilmesi sonucunda da hücre kanserleşme sürecine girer !!!

Hasta olmamak için vücudumuzu susuz bırakmamalıyız. Alkali - Canlı su içmeliyiz. Alkali ve canlı olmayan sular ne kadar çok içilse de vücut yine susuz kalmaktadır !!! Çağımızın en büyük problemi; içilen ölü sulardır !!!

Hasta değil susuzsunuz.

- Dr. F. Batmangelid



(ALKALİ SU HAKKINDA BİLGİ: Altı köşeli geometrik formda kristaller içeren,oksijeni bol negatif iyonu bol,vücut suyuna en yakın, PH derecesi 7.5 ve üstü olan doğal kaynak suyuna alkali su denir.
İçtiğimiz suların pek çoğu, yer altı kaynaklarından alındıktan sonra arıtılarak evlerimize ulaşır. Bu arıtma ve depolama süresinde uygulanan ozonlama, klorlama gbi tüm yöntemler suyu biyolojik kirlilikten arıtırken suyun canlılığını, altı köşeli kristal yapısını bozar. Depolanan yerlerde suyun uzun süre bekletilmesi ve depolanış şekli suyu öldürür. Kaynak suyunun özelliklerinden biri de moleküllerinin hareketli olmasıdır. Bu yüzden suyun faydaları demek yerine, alkali suyun faydaları çok demek daha doğru olacaktır.)


2 Nisan 2013 Salı

MUTLULUK...:))

İçiniz kıyılmışken, komşunuzun getirdiği sıcacık poğaçaları çayla birlikte mideye indirmektir. 

                              Sakızların içinden çıkan aşk cümlelerine benzedi sanki... :)))

26 Mart 2013 Salı

YÖÇEYDER...

Yaşadığım şehirde babası olmayan, vefat etmiş çocuklar için kurulmuş bir yardım kuruluşu Yöçeyder. Açılımı Yetim Öksüz Çocuklar Eğitim ve Yardımlaşma Derneği. Faaliyetlerine bizzat tanık oldum, gerçekten gönülden çalışanları ile takdiri hak eden bir kuruluş. Siteleri ve facebook sayfaları da var. Takip etmek isteyenler için linkler aşağıda...

                                             http://www.yoceyder.org    TIK TIK
                     https://www.facebook.com/yoceyder.cocuklardernegi   TIK TIK

Bizler okyanusta damla misali bir şeyler yapabilirsek, eminim küçük yüreklerin mutluluğu için bir katkımız olacaktır.
Yetimhanede, bir yardım kampanyasından aldığı hediyeye sevinen 6 yaşındaki çocuğun fotoğrafı... 
(Fotoğrafı facebook sayfalarında gördüm ve paylaşmak istedim.)

27 Şubat 2013 Çarşamba

SON GÜN İNSANIYIZ VESSELAM...

Bugün 7 Nisan'da yapılacak YDS başvuruları için son gündü. Ben de girsem mi, girmesem mi diye düşünürken, bir baktım son güne kalmışım. Normalde hiç son güne bir sınavı bıraktığımı bilmem, ama oldu bir kere... :) Aslında internetten başvuru yapılabiliyor, ama ben son 2 yılda bir sınava girmediğim için bizzat kendim başvurmam gerekiyormuş. İşte macera burada başladı... :) Kampüse çıkış ve 1,5 saat sıra bekleme, amannn herkes bu sınava mı girecekmiş yawwww... :)) Ösym merkezi küçücük bir bina, dışarıda herkes. Benim tabi arabadan iner inmez gözlerim pörtledi sırayı görünce. ''Nasıııı, nasııı yaniii'' diye iç geçiriyorum. Mecbur girdim sıraya, ama nasıl soğuk, kampüs esiyor üfül üfül , buzzzz kestimmmm, şalımı kafama sardım nineler gibi, bir de öğrencimi gördüm orada okuyan, sistem çökünce onu çağırmışlar yardıma, Sadıkkkkk diye bir bağırışım vardı, çölde su görmüş gibi, o da bana baktı bir anda tanıyamadı garibim, sonra ''aaaaa hocam'' diye gelip elimi öptü saygıdan, yoksa yaştan falan değil heeee... :))) Arkadaki üniversiteliler habire geyik yapıyorlar, yok soğuk, yok beklemek muhabbetine, hani komiktiler de, kendi kendime sırıtıp durdum esprileri duydukça. Sonra nihayet binaya girdim, ama nasııııı güzel bir sıcakkkk, Allahım yok böyle bir güzellik, sonra sıram geldi, işlemlerim bitti ve ben bir ohhhhh çektimmmm tabii. Binadan çıkıp arabaya bir gidişim vardı, sanırsınızzz kırmızı halıda yürüyorum gururla.. :))) Benim sıram bittiğinde saat tam 5 falandı, yani mesai bitmişti, ama arkada 2 sokak mesafesi bir sıra duruyordu...

Anlayacağınız son gün insanıyız vesselammmm... (:

Gelir gelmez kendime bir atom bomba karışımı hazırladım hasta olmamak için inşallah, bir daha bir başvuruyu son güne bırakmak mı? Aslaaaaaaaaaaaaa... :)))

25 Ocak 2013 Cuma

GELSİNNN TATİL ve CMYLMZ...

Bugün tatilimizin başlangıcı, gelsin 15 gün dinlenmece, gezmece, bol bol istediğimizi yapmaca. Aşağıda nette gezerken rastladığım, günün anlam ve önemine binaen paylaşmak istediğim bir foto var, ben güldüm, sizlerle de paylaşmak istedim... :))

Mühim olan Allah'ın takdirini kazanmak... Muhakkak... :)

ve dün arkadaşlarla gittiğimiz Cmylmaz. Gerçekten çok eğlendim, bu arada İngilizce konusunda bayağı bir espriler vardı, bayıldım... :)

Sizlerde ne var ne yok şekerler... (:


22 Ocak 2013 Salı

EŞYALAR DA KÜSER Mİ?

Hem de nasıl... :) Şoklara girdim resmen dün, aslında önceden de fark etmiştim bu durumu. Ama dün resmen bunu bir kez daha anladım... :)


Dün öğrencilerle derste bilgisayarımı açmış, e-okula girmeye çalışıyordum. Öğrencilerden birkaçı yanımdaydı. Fare markaları hakkında çok bilgim yok, 5-6 ay önce öylesine almıştım, aslında bir yamuğu da olmadı aldığımdan beri... :) Bir tane öğrencim fare hakkında bir şey dedi, aslında markası da çok iyiymiş, ben çok anlamam.  '' Aman 10 tl lik fare işte'' diye yorum yapmamın akabinde zil çaldı ve öğretmenler odasına indim. Yine bilgisayarımı açtım, faremi taktım, ama tık yok, çalışmıyor. Anammmmmm, nası yaniiiiiiiiiiiiiiiiii, az önce çalışıyordun sen. Tak, çıkar, tak, dene, yok bana mısın demiyor... :) Anlayacağınız farem tribi de geçti, bana tamamen küstü... :))

Bunun gibi 5-6 olay daha yaşamışımdır. Biri de kot eteğim. Severek giydiğim bir kot eteğim vardı, üstümde paralandı resmen, o kadar severek giyerdim, ama eski de değildi. Ben '' bu eteğimi de çok giydim, yeni bir kot etek alayım artık'' dememin ertesi günü eteğim lekelendi ve giyilemeyecek hale geldi. Sanırım artık eşyalarıma kullanacağım kelimelere dikkat etmem gerekiyor... :)))

Ha bu arada yeni farem seni çok sevdim, ne şekersin sen öyle... :)))

15 Ocak 2013 Salı

TERZİMİ SEVİYORUM...

Bugün arkadaşlarla sohbet ederken arkadaşımız bir söz paylaştı bizlerle, çok anlamlıydı ve çok beğendim. Nette sözü araştırırken bir yazı buldum, çünkü aynı zamanda bir hikayede geçen bir sözmüş, sizlerle paylaşmak istiyorum.




Bir arife sormuşlar: “Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
“Terzimi severim” diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar.
“Aman efendim, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken, terzi de kim oluyor?
O da nereden çıktı?” demişler.
Arif:
“Evet, dostlarım, ben en çok terzimi severim”.
Çünkü ona her gittiğimde ölçümü yeniden alır. Diğerleri öyle değil.
Bir kez hakkımda karar verdiler mi, ölünceye kadar bana hep aynı gözle bakarlar.''

Çoğumuz az ya da çok ön yargılara sahip olabiliyoruz, ama duyduklarımız değil şahit olduklarımız olmalı karar mekanizmamız. Böylelikle karşımızdakine de haksızlık etmemiş oluruz. Ön yargısız ve huzurlu bir hayat diliyorum hepimize... :)