27 Mayıs 2013 Pazartesi

NATÜRKÖY ÇIKARMASI... (:

Hafta sonu seminer amaçlı gittiğim ve bayıldığım mekan. Adını duymuştum, ama gitmek nasip olmamıştı. Kesinlikle gidilesi, görülesi bir yer. Dağların arasına kurulmuş cennetten bir köşe sanki. Biz Oxford Yayınevinin konuğuyduk, hizmette sınır yoktu. Hafta sonlarında kafa dinlemek istiyorsanız bir uğrayın derim...

           Girişte bizi karşılayan ördekler, pek sevimliydiler...

                       En çok bu köşeye bayıldım ben, şelale... Huzur vericiydi kesinlikle...


                     Bu da öbür taraftan görüntü, dağlar arasında saklı bir cennet... :)


          Bu arada biz oradayken 6-7 gelin gördük, dış çekimleri için burayı tercih etmişler... :)


Seminer harici bol bol gezdik ve foto çektik. Bu da karşı cepheden, nereye dönseniz harika bir manzara sizi bekliyordu...
Mutfak kısmında deve kuşu yumurtaları dikkatimiz çekti... :))


Son fotomuz yine yeşillikler arasından gelsin... :)

Gittik, gördük, gezdik, deşarj olduk. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim. Hepinize mutlu bir hafta diliyorum... :)

23 Mayıs 2013 Perşembe

KIZ KAVGASI...

Aman Allahım, nasıl bir kavgaya tanık olduysam. Resmen saç saça baş başa. Gerçi sonuna tanık oldum ama, durumun vehametini anlamama yetti. Yerlerde öbek öbek saçlar, kızın yüzünde tırnak izleri, varın gerisini siz düşünün...



Kız kavgasına tanık olanlar var mı ve de son soru biz bayanlar çok daha mı tehlikeliyiz nedir?

20 Mayıs 2013 Pazartesi

SÜRPRİZ HEDİYELER...

Merhaba kızlar öncelikle bugün bir alt postta sormuş olduğum soruya vermiş olduğunuz cevaplardan dolayı teşekkür ediyorum, hepiniz sağ olun. Bakalım bugünlerde neler yapmışız... :)

Öncelikle dün biz okulumuzda 19 Mayıs etkinlikleri düzenledik. Bilgi yarışmaları, eğlenceli aktiviteler, karaoke yarışması, arada öğle yemeği, en son da tüm yarışlarda birincilere sponsor firmalardan ödüllerin dağıtıldığı bir şölen oldu. Çok da güzel geçti. Tüm gençlerin bu güzel gününü kutluyorum... :)

Bu arada Tupperware maceram tam gaz devam ediyor. Geldik ikinci haftaya, ikinci kataloğum elime ulaştı, fırsatta olan indirimli ürünler var, ihtiyacı olanlar kaçırmasın derim. Bu arada ben hedefimi çoktannnnn geçtimmmmm bile, mutluyumm çokkkk... :) Yani üyeliğim aktive edilecek inşallah... :)

Bu arada bugün gelen hediyelerim, blog dünyasına adım atarken yaşanan güzellikleri, sürprizleri çok hayal etmemiştim açıkçası. İçinde mektubu ile bu güzel ciciler Esra Betül Tasarım Butik' ten bana yollanmış hediyeler, kendisine çok teşekkür ediyorum. Kendisinin kurucusu olduğu şu adrese bir tıklayın derim. http://www.esrabetul.com

Şimdilik bu kadar şekerler, hepinize güzel bir hafta diliyorum, sevgiler... :)


DİŞ TAŞI...

Bundan 2 yıl önce diş doktoruma gittiğimde ön alt dişlerim arkasında diş taşı oluştuğunu söylemişti. O zaman diğer işlemleri bitirip diş taşı temizliğini es geçmiştim. Yalnız ara ara sanki oraların sızladığını hissedip bunu diş taşına bağlamışlığım var ise de yine de oturup '' yaaa diş doktoruma gitsem iyi olacak'' diye de düşünemedim nedense. Geçen pazardan aldığım erikleri iştahla yer iken tam alt dişlerimde dilimle bir yarık hissettim. Bir an dişim mi kırıldı, ne alaka erik bu, ne yiyom ki, fındık mı kırıyom diye düşünürken, ablama dişlerimi gösterip bi kırık var mı altta diye sordum, yoooo cevabı almamla bir ayna bulup aynayı dişime tutup arkaya bakmaya çalıştım, nasıl oldu bilmiyorum ama, sanırım diş taşının ucu kırılmış. :P Uzmanlar asla diş taşı kendi kendine temizlenemez deseler de benim o taş nasıl az ucundan kırıldı bilmem. Şimdi doktora gitmem lazım, ekşi sözlükte diş taşı yorumlarını okuyum dedim, gözlerim pörtledi resmen, yokkk çok acırmış temizlenirken, yokkkk acaip kan akarmışşşş, ne oluyo dedim bi an ve acaip tırstım... :P


Eveettt şimdi diş taşı olan, diş taşı tecrübesi yaşayan abilerim, ablalarım, lütfen yorumlarınızı alayım....

17 Mayıs 2013 Cuma

HAYIRLI KANDİLLER...





'Sonra' yok!. 'Şimdi' var, o da 'şimdilik'... 



HAYIRLI KANDİLLER...

13 Mayıs 2013 Pazartesi

MEMLEKET MANTISI...

Son zamanlarda gün sofralarımızda yer alan ve tadanların bayıldığı bir tarifle karşınızdayım. Memleket mantısı... :)

İlk önce un, tuz, su ile hamur tutuyoruz ve biraz beklemeye bırakıyoruz. Diğer yandan 600-700 gr eti düdüklüde haşlayıp, suyunu süzüyoruz. Bu suyu atmıyoruz, çünkü bu suyla mantımızı haşlıyoruz. Etimizi elimizle dırtıyoruz ve yaklaşık 1 kg soğan ile iç karışım hazırlıyoruz, tuz ve karabiber eklemeyi de unutmuyoruz.

Sonrasında hamurumuzu 10 bezeye ayırıp, bezelerimizi açıp, bu şekilde iç karışımı koyuyoruz. Bu esnada her aşamada yufkaları yağlamayı unutmuyoruz. Katlayarak mantılarımızı elde ediyoruz.

Tepsimizi mantılarımızla doldurup bolca yağlıyoruz.

Fırına attığımız mantıları nar gibi kızarana kadar pişiriyoruz. Sonrasında yukarıda süzülen et suyunu tuz ekleyerek ısıtıyoruz, fırındaki mantıların üstüne döküp fırında suyunu çekene kadar 5 dk ısıtıyoruz. Sonrasında sıcak sıcak misafirlerimize ikram ediyoruz.


Deneyenlerden her zaman beğeni yorumları aldığımız bir mantıdır, kesinlikle tavsiye olunur şekerler...  :)

9 Mayıs 2013 Perşembe

BUGÜNLERDE...

Bugünlerde neler yapmışız bakalım... :)

      Bugün nöbette giydiğim kombinim, öğrencilerimden olumlu yorumlar gelince paylaşmak istedim... :)

Tunik: by swotpisces
Pantolon: Koton
Hırka: Moz
Saat: Tommy Hilfiger
Yüzük: İznik hediyesi  :)

Arkadaşımdan aldığım bu kitabı okuyorum, yer yer gözyaşlarıma hakim olamadığım bir kitap... 

Dün ablamların yaptığı geleneksel tatlardan kapama sofralarımızda idi, çok kolay ve maliyeti de yüksek olmayan bir yemek. Ayrıntılı tarif için TIK TIK.

Dil sınıfı öğrencilerimin hazırladığı İngilizce film ile eğlendik, güzel hazırlamışlar, emeklerine sağlık... :)

Şimdilik bu kadar şekerler, en güzel paylaşımlarda buluşmak üzere... :)


5 Mayıs 2013 Pazar

BİR ADET KOMBİN... :)

Uzun zamandır bir kombin paylaşmamışım sizlerle, işte günlerden kombin... :)

Etek: Swotpisces   :)
Ceket: Koton
Triko hırka: Fashion friends
Kolye: Koton

2 Mayıs 2013 Perşembe

BUGÜN GÜNLERDEN TATİL... :)

Dün günlerden çarşambaydı, malum tatildi. Pek güzel oldu, çok güzel oldu... :) Çarşamba pazarına gitmemek olmazdı... :)

Tunik sezonu açıldı yine, ünlü bir markanın tunikleri çok uygun fiyata pazarda... :)

Bu tunik biraz daha abiye, lacivert ya da beyaz pantolon ile süper bir kombin olacağına eminim... :)

Bunlar da minik yeğenime aldığım sevimli hediyeler, Lcw seviyorum seni... :)

Bu da gece gece yaptığımız kolay browni. Sık yaparız, evde bu kekin adı Semen'in keki diye geçer, meğerse televizyonda Semen diye biri bu tarifi vermiş, oradan da öyle kalmış... :) Yakın zamanda tarifi gelecek... :)

29 Nisan 2013 Pazartesi

DAĞINIKLIK...

Biraz uzun bir yazı ama, okuduğunuzda eminim hepiniz bir parça kendinizden bulacaksınız, lütfen 5 dakikanızı ayırın ve okuyun şekerler... :)

Bu arada yazı severek takip ettiğim Mustafa Ulusoy'a ait...Kendisi psikiyatr, aynı zamanda kitapları var, köşe yazarlığı da yapıyor. Sizi böyle alayım şekerler okumanız için...



Dağınıklık

Bir kere, şuradan başlayalım.Kanaatsizliğinden.

Ruhunu kara bulutlar gibi kaplayıp kasvet yağdıran daraltının bir nedeni de, bu kanaatsizlik. Kanaatsizliğin müsebbibi aşırı ihtiyatın, aşırı ihtiyatın müsebbibi biriktirme hastalığın.

Bir bak, mesela çekmecelerine... Dolapların kapaklarını şöyle bir arala. Evinin odalarını bir baştan öteki başa bir de bu gözle dolaş.
İstiflenmiş bir hayat göreceksin mutfak dolaplarında, şifonyerinde, gardırobunda.
Belki bir gün lazım olur, diye bir türlü “elden/gözden çıkaramadığın” eşyalar mezarlığı ile karşılaşacaksın oralarda. Bir gün bu dünyanın seni elinden çıkaracağını, o gün sen de sana ait sandığın her şeyin elinden kayıp gideceğini bile bile bak onlara.
O, “bir gün lazım olur” günü gelmeden öleceksin.
Kullanılmadan öylece duran her eşya insanın ruhunu ağırlaştırır.
Onca eşya ölüsünü sırtlanmış nereye gidiyorsun?
Bir düşünürsen, en çok hangi ruh halindeyken mutsuzsun diye, onca göstermelik yanıt arasından çıkagelir tek bir sahici cevap: “Bir işe yaramadığımı hissettiğim zamanlar, kendimi en mutsuz hissettiğim zamanlar.”
Ruhuna bulaşan sandık lekesi
Bil ki, bir gün kullanılmayı bekleyen atıl eşyaların üzerine sinmiş o karartı senin de ruhuna bulaşıyor. Sandık lekesini, hangi deterjan hangi kuru temizlemeci çıkarabilmiş ki şimdiye kadar... Peki sen onlardan ruhuna bulaşan bu sandık lekesini nasıl çıkaracaksın?
Şimdi hayal et.
Sen ölünce arkanda bıraktıklarına ne olacağını gözünün önüne getir bir.
O istiflenmiş eşyaları kim elden çıkaracak ardından tek tek?
O dağınıklığı kim toplayacak sence?
Ölmeden önce ölecekmiş gibi yaşa ve bu işi ölümden sonra başkasına bırakma.
Onları “at” diyemem, onları “elinden çıkar” diyebilirim.
İnan, ruhun büyük bir yükten kurtulacak.
Gelelim israflı bir hayatın biçimlendirdiği evine.
Eşyalarını tek tek kontrol et ve şunu sor: Hangilerine gerçekten ihtiyacım var diye, hangilerini “hoşuma gitti” diyerek aldım?
Cevap can sıkıcı değil mi?
Bir anlık nefsani bir almanın hazzı uğruna, evini bir mezarlığa dönüştürdün.
Unutma ki, ihtiyacın olduğundan değil de nefsine haz yaşatmak uğruna evine getirdiğin her eşya yaşadığın alanı; tıka basa dolu mekân da ruhunu daraltıyor. Sonra da duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlıyor, bu ev beni sıkıyor, nefes alamıyorum diye şekvaya başlıyorsun.
Evin nefes alamıyor ki sen alasın.
Takvim yapraklarına bir bak.
Kainattaki düzen ve intizamı, nizamı göreceksin.
Hiç şaşmayan bir hayat var bizi kuşatan.
Takvim yaprakları, bize hiç şaşmayan bir nizamın delilidir. Mutlak Varlığın “Munazzım” isminin tecellisidir o yapraklar.
 Sonra, Mülk Sûresi’nin üçüncü ve dördüncü ayetine kulak kesil.
“Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O’dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin.
 Gözünü çevir de bak.”
 Hadi, gözünü çevir de bir bak. Sonra şu sorunun cevabını ver: “Herhangi bir kusur görebilir misin?”
“Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner.”
Sonra da çantanı açıp oradaki karmaşaya bir bak. Telefon, adres, not kâğıtları, alışveriş fişleri, faturalar ve broşürlerle dolu çantanda nizamsızlığın hamallığını yaptığını gör.
Ya da masana nazarını sal.
Hatta karşında açık duran bilgisayarının masa üstündeki oraya buraya atılmış darmadağınık duran program uygulamalarına, dosyalara bak.
Masanın üstü dağınıksa zihninde düzen arama. Boşu boşuna zihninin bir intizamla işlemesini bekleme.
Gardırobun karman çormansa bil ki ruhuna da bulaşmıştır bu.
Şimdilik şuraya koyayım da sonra kaldırırım dediğin eşyalar aylardır koyduğun yerde durmuyorlar mı? Onlara baktıkça içinde bir bıkkınlık hissi uyandırmıyor mu?
Hadi dürüstçe söyle.
Odanda neyin nerede olduğunu zor buluyorsan, zihninde de neyin nerede olduğunu zor bulursun.
Hayatın dağınıksa, zihnin haydi haydi dağınıktır.
Munazzım isminin tecellisine mazhar olmak
Tamam, sana demiyorum ki düzen, intizam abidesi ol, hayatlarını her an eşyalarını düzenlemekle geçiren, geçici dağınıklıklara bile tahammülü olmayanlardan ol.
Mutlak Varlık, “Munazzım”dır, düzeni ve intizamı, düzenli ve intizamlı olanları sever.
Hemen kolları sıva.
O’nun Munazzım isminin tecellisine mazhar olmak için ama.
Yoksa, düzenli ve intizamlı olmak da boşuna bir eyleme dönüşür bu dünyada.
İşte böyle nefsim.
------------------------------------------------------------------------------------------
Kendi nefsim yazıdan bir sürü sonuç çıkardı. Sizler neler çıkardınız şekerler?