6 Kasım 2010 Cumartesi

KABAK TADI VERMEK... :)

Bugün kabak tadı vermek deyimiyle karşınızdayım. Neden mi efendim ? Evde kabak tatlısı yapılmıştı; ben de bu tatlıyı yayınlamadan önce bu deyimin nereden geldiğini sizinle paylaşmak istedim, buyrun hikayesi... :)

Eskiden, su kabağının tas, kap olarak kullanıldığı devirlerde, bu iş için ayrılan kabak kuruduktan sonra içindeki lifleri ayıklanır, uygun biçimde kesilir ve maşrapa olarak kullanılırmış. Bazen kabak iyi kurutulmadığında, içine konan su, şarap vesair meşrubata tadını bırakır, ol mainin tadını bozarmış. O zaman içilen şeyin kabak tadı verdiği söylenirmiş ki günümüzde soyut olarak söylenen kabak tadı vermek deyimi o zamanların hediyesi imiş.

Bu arada yazıyı netten buldum, ama ben İskender Pala'nın İki Dirhem Bir Çekirdek adlı kitabında bunu hikaye şeklinde okumuştum. Kitaptan söz açılmışken, eski deyimlerin nasıl türediğini merak ediyorsanız bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum, üstelik okuması çok zevkli ve eğlenceli...

Eveeeeeettttttttttt şimdi gelelim postumuzun asıl kahramanına, işte KABAK TATLIMIZ... :)



Bizim kabağımız yaklaşık 5 kg idi. Biz çok şekerli sevmediğimiz için 6 su bardağı şeker kullandık. Şekeri kabuklarını kesip, doğradığımız kabakların aralarına azar azar serpiştiriyoruz. Bir gece bu şekilde bekletiyoruz. Sonra sabah olunca kabağımızı kaynatıyoruz, kendisi su saldığı için tekrar su atmaya gerek yok. Tabii bu tatlının lezzetli olmasında kabak çok önemli, bu da çoğu zaman şans işi. Ama belki de kabağı satın alırken, aranızda bazı püf noktaları bilenler vardır....

Bu postumuz da hem bir deyim tarifi, hem bir kitap tavsiyesi, hem de bir tatlı tarifiyle biraz yoğun oldu, umarım kabak tadı vermemiştir... :)

4 Kasım 2010 Perşembe

KİLİTLİ POŞETLERİM VE YENİ KOLYELERİMMMMM...

Dolabımdaki kolyelerin sayısı artmaya başlayınca ben de onlar için kilitli poşetler almaya karar verdim, 3 farklı  boyutta  poşetler. Hem de fiyatları çok uygun. Benim aldıklarımdan en küçük boyutun 10 tanesi 25 kuruş, orta boyutun 10 tanesi 30 kuruş, en büyük boyutun da 10 tanesi 50 kuruş. Toplam 32 tane aldım ve toplam sadece 1 Lira ödedim, ne kadar ucuz değil mi... :)))


İşte kilitli poşetlerim...



Bazı kolyeler içlerine yerleştirildi bile...



Hazır kolyelerden konu açılmışken yeni aldığım kolyelerimi de sizinle paylaşayım. Bu kolyeyi son İstanbul'a gidişimde Ortaköy'den almıştım. Bu aralar mor tonlarına takmış durumdayım... :)



İşte yine mor ve krem tonlarında bir kolye. Burada sürekli uğradığım bir dükkan var, indirim zamanlarını takip ediyorum. Bu kolyeyi de % 50 indirimle aldım. İndirimleri seviyorummmmmmm... :)



İşte yine % 50 indirimle aldığım sarı ve kahverengi tonlarındaki kolyem, birkaç post aşağıda yayınladığım eteğimle süper bir uyum içindeler kendileri.... :)

İlerleyen günlerde diğer kolyelerimi de paylaşırım, bir fikir olur belki takı yapan arkadaşlara. Sevgiyle kalın...

3 Kasım 2010 Çarşamba

BU ÖĞRENCİLİK HİÇ BİTMEZ Mİ?????


Sanırsam seçtiğim meslek dolayısıyla öğrenciliğim hiç bitmiyor, sürekli bir öğrencilik havasındayım.Aslında bundan çok şikayetçi değilim, ama ah şu sınav hazırlaması yok mu... :) Sınav hazırlamaktan ziyade de, sınavların ölçme ve değerlendirme ölçütlerine göre hazırlanmak zorunluluğu insanı geriyor biraz. Hem de sınavı iki grup yapmak zorundaysanız, bu sizi daha da yoruyor. Ama yine de ben bu işi seviyorummmmmmm. :)))

2 Kasım 2010 Salı

NE GÜZEL CAHİLDİK...

Okuduğum anda tek kelimeyle BAYILDIM, süper yazmış Murat Başaran. Acaba şarkıcı olan Murat Başaran mı ondan emin değilim, bir paylaşım sitesinde paylaşılmış, ben de sizlerle paylaşmak istedim...:)



Dışarıda kar...

Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...

Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi...Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restaurant katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım?

Dışarıda kar...

İçeride kanaat...

İçeride huzur.

O beyaz örtünün gelişi sürpriz olurdu. Şimdiki gibi üç günlük hava tahmini, kar yağışı için dakikalı randevu falan yoktu. (Meteoroloji tutturamadığı zaman o kadar seviniyorum ki...)

Krize de girmezdik.

İran'ı hiç takmazdık.

Yakacak bir şeyler olurdu her zaman.

Ve kuzine hem ısıtır hem de pişirirdi...

Bize kalan kışın ve karın tadını çıkarmaktı...

Mumumuz, gaz lambamız vardı.

Televizyon yoktu.

Gazete de her zaman olmazdı.

Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç.

Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.

Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.

Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...Bir çoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?

Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.

Çay da kokardı...

Domates de...

Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar...

İçeride huzur...

Türban krizi, doğalgazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...

Kimin umurunda...

Ne güzel cahildik.

Mutluluğun resmini çiziyorduk.

 




28 Ekim 2010 Perşembe

SOĞAN PİDESİ...

  Biriktirdiğim fotoğrafları düzenlerken bu soğan pidesini yayınlamayı tercih ettim, bu bizim özellikle yazın yapmayı tercih ettiğimiz bir hamur işi, özellikle karpuzla süper gidiyor, bilmiyorum hiç yediniz mi ama biz severek yiyoruz...
  Gelelim yapım aşamasına...

İlk olarak bir kiloya yakın soğan alınır ve fotoğrafta görüldüğü gibi doğranır.


Sonra soğanlar yağda kavrulur, biz bu pidede biraz kavurma kullanmayı tercih ettik, ayrı bir lezzet veriyor pideye. Ayrıca iç malzemeyi domates, biber ve baharatlarla tatlandırıyoruz.


Diğer taraftan bir kilo unu hamur kullanılarak klasik hamur elde ediyoruz ve bunlardan ufak bezeler elde ediyoruz.


Sonra bu bezeleri büyütüp üstüste yağlayıp koyuyoruz, bu şekilde alt ve üst olmak üzere 2 hamur elde ediyoruz. Bunları tepsi büyüklüğünde açıp tepsimize yerleştiriyoruz.




Ardından pidemizin iç malzemesini koyup üst hamuru da yerleştiriyoruz.




Sonra pidemizi fırına verip, nar gibi kızarana dek pişiriyoruz.



Sonuç her zamanki gibi mükemmel, özellikle karpuzla harika gidiyor. Denemeyi düşünenlere şimdiden afiyet olsun...

26 Ekim 2010 Salı

KAT KAT ETEĞİM... :)

Bilgisayarım bozulup, yeni bir bilgisayar alana kadar geçen sürede bazı fotoğraflar çekmiştim, sonra yayınlarım diye. İşte size yaz sonu diktiğim eteğimin ayrıntıları...


Semt kumaş pazarından çok uygun fiyata kumaşlarımız alınır. Kat etek olacağı için katlar istediğimiz uzunluklarda kesilir...


Yine annemizin emektar makinasının başına oturulur. Kesilen katlar büzgü alınarak birleştirilir...



Son olarak eteğimizin aralarına, eteğimizin renklerine uygun kurdela dikilir ve severek diydiğimiz eteğimiz hazırdır... :)))


21 Ekim 2010 Perşembe

UĞRUNA ÖLÜNECEK BİR KADIN TANIDIM...


Bayıldım, bayıldım, bayıldımmmm. Bu güzel sözü az önce bir arkadaşımın iletisinde gördüm ve bayıldım, sizlerle de paylaşmak istedim. Tabii ki söz bu kadar değil, devamı da aşağıda...

Uğruna ölünecek bir kadın tanıdım...Ve onu mutlu etmek için yalnızca ''Anne'' demek yetiyordu...

20 Ekim 2010 Çarşamba

GALATASARAY MÜNAZARA EĞİTİM GÜNLERİ

 

     23-24 Ekim tarihlerinde Galatasaray Üniversitesi' nde Münazara Eğitim günleri veriliyor. Biz de öğrencilerimizden gelen talep üzerine başvurduk. Sınırlı katılımcı olduğu için listeler dolmuş bile. Bu listeye biz ve öğrencilerimiz de dahil. Haftasonu ufak bir İstanbul turu gözüküyor istekli görevli olarak.
    Münazara konusunda özel ve vakıf üniversiteleri daha aktif durumdalar sanırım. 2 yıl önce de Yeditepe Üniversitesi liselerarası bir münazara yarışması düzenlemişti, ayrıca eğitim de verilmişti birkaç gün boyunca. Münazara öğrencilerin çok sevdiği bir olay. Kendilerine güvenini acaip şekilde geliştiriyor. Üstelik maçlar sırasında oluşan sevimli durumlar da çok eğlenceli. Haftasonu bu eğitimde bulunacağım için çok mutluyum. :)))

15 Ekim 2010 Cuma

ŞAH & SULTAN

   İskender Pala' nın son çıkan kitabı. Hatta bu kaydı yazdığım şu anda, kendisi HaberTürk' te bu kitap hakkında konuşuyor. Ama kanal karıncalı, yağmurdan sanırım. İzleyemiyorum maalesef. Kitabı alalı 2 gün oldu, bayağı kendine bağladı beni. Sizin de okumaktan zevk alacağınız, sürükleyici bir kitap, tavsiye ederim.
   Ben genelde kitabevlerinden kitap alırım, ama internette fiyatların çok daha uygun olduğunu gördüm. Bu devirde kitap okumak çok da zor değil, bahanemiz oluyor ya çoğu zaman. Üstelik fiyatlar da bu kadar uygunken. Hepimize bol kitaplı günler... :)


WHAT A RELİEF.... :)))

   Uzun bir aradan sonra MERHABA.... En sonunda yeni bilgisayarıma kavuştum. Gelen tavsiyeler üzerine Dell marka dizüstü bilgisayar almayı uygun gördüm. İş yoğunluğu sebebiyle de fazla bloğa uğrayamadım. Ama bundan sonra daha fazla uğrayacağım kesin. En kısa sürede güzel paylaşımlarda buluşmak üzere....
   OHHHHH BEEEEE.... :)))